16 Ekim 2008 Perşembe

Bilimsel Gelişme Meseleleri...

Bu aralar, Araştırma Yöntemleri dersi alıyorum. Bu dersi İsveç'teyken de almıştım. Orada daha genel bir ders görmüştük. Genel olarak farklı araştırma yöntemlerinden (quantitative, qualitative) haberdar olmuşsak da, içinde bulunduğumuz disiplinden dolayı olsa gerek (uluslararası ilişkiler), biz öğrenciler genel olarak kendi çalışmalarımızda, yani master tezimizde, qualitative yöntemi kullanmayı tercih etmiştik. Belki arada çok nadir birkaç kişi quantitative yöntemi de araya karıştırmıştı, ama baskın eğilim, qualitative yöntemin kullanımı şeklindeydi.

Burada ise genel bir araştırma yöntemleri dersi almıyoruz. Burada sadece quantitative yöntem odaklı bir ders alıyoruz. Yakında ekonometri vs. türü çalışmaların yapıldığı STATA isimli bir programı öğrenmeye başlayacağız. Şu ana kadar sistemli bir şekilde quantitative yöntem dersi almamış olan ben için, bu dersin bana yararlı olacağından şüphem yok tabii ki, ama aynı zamanda kendimi qualitative yöntemde de biraz daha geliştirmek, o alandaki bilgilerimi daha derinleştirmek isterdim doğrusu.

Bir de bu ders sürecinde, meselelere giriş olması bakımından okuduğumuz iki "temel" metin var: 1) Thomas Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, 2) Karl Popper, The Logic of Scientific Discovery.

Yazının başlığında da belirttiğim gibi, aslında bu yazının asıl derdi bilimsel gelişme meselesi. Aldığım dersten ve sonra da okuduğumuz bu iki kitaptan bahsetmemin nedeni de, bu iki kitabın önemli bir derdinin bilimsel gelişme dediğimiz şeyi açıklamaya çalışmak olması. Her ikisinin de kendine göre bir bilimsel gelişme anlayışı var. Ne tür durumlar bilimsel gelişmedir, ne tür durumlar değildir, bunlar bir sosyal bilimci için, ya da her türlü bilim ile uğraşanlar için, önemli sorular. Hatta meseleyi bir adım öteye daha götürüp, hayatı, insanları, dünyayı ve bunlarla birlikte kendini anlamaya çalışan herhangi bir insan için de kendi anlayışının gelişmesinin oldukça önemli olduğunu söyleyebiliriz. Onun "kendi anlayışının gelişmesi" kavramıyla, aslında yukarıda bilimsel gelişme olarak sözedilen şeyi kastediyorum. Sıradan bir insanın kendi anlayışının gelişmesini daha iyi nasıl tanımlayabilirim bilemediğim için bu kavramı kullandım. Ama neyse, asıl mesele bu değil. Burayı daha fazla uzatmayayım. Bu meseleyi sıradan insanlar düzeyiyle de ilişkilendirmeye çalışmamın nedeni, hayatı anlamak, insanları ve dünyayı anlamak gibi meseleleri sadece "bilim insanlarına" has bir uğraşı olarak görmememden kaynaklanıyor. Dolayısıyla "sıradan insanların" bu alana ilişkin arayışları da aslında değerli. Bu noktayı açık edebilmek için de amma muhabbet yaptım yani. Neyse...

Peki, bütün bu anlatılanların son tahlilde önemi nedir? Bunları buraya niye yazıyorum? Hangi dersleri aldığımı, derslerde kimleri okuduğumuzu göstermeye çalışmak mıdır derdim? Hayır tabii ki. Derdim basit. Derdim, şeylere ilişkin olarak kendi anlayışımın da bunlarla ilgili olarak sürekli bir etkileşime girmesinden kaynaklanan meseleler hakkında konuşmak. Ben kendimi bir bilim insanı olarak tanımlamıyorum. Diyelim ki, kendimi sıradan bir insan olarak adlandırıyorum. Benim de dünyayı, insanları, hayatı ve kendimi anlamak için bir çabam var, bir arayışım var. Hatta anladığımı düşündüğüm bazı parçalar için genelleştirme çabalarım, açıklama modellerim veya teorileştirme çabalarım bile var! Benim bile var yani! Varın gerisini siz düşünün! :)

Bu "teorilerimden" ya da teorileştirme çabalarımdan en sistematiği, erkek ve kadın arasındaki ilişkileri anlayabilmek için yazdığım yazıdır diyebilirim. Bu yazımla erkek ve kadın arasındaki ilişkilerin herşeyini açıkladığımı, anladığımı, anlattığımı vs. düşünmüyorum tabii ki. Ama mesele bu değil. Mesele benim yazdıklarımın doğru olup, olmadığı değil. Mesele, benim yazdıklarıma "bilimsel gelişme" bağlamında baktığımda, Kuhn ve Popper'ın söylediklerinden hareketle, ne diyebildiğim...

Şimdi belki bu arada Popper ve Kuhn'un bilimsel gelişmeden ne anladıklarını kısaca belirtmek gerekir. Kısaca söyleyebiliriz ki, Popper için bilimsel gelişme yanlışlanmayla (falsification) sağlanır. Bir kere en başta ürettiğiniz şey yanlışlanabilir (falsifiable) birşey olmalı ki, bilimsel olabilsin. İkinci aşamada ise, bilimsel gelişme, o ürettiğiniz şeyin yanlışlanmasıyla elde edilebilir. Kuhn'a göre ise, bilim dediğimiz şey daha ziyade yanlışlama ile değil, doğrulama (verification) ile gelişir.

Kadın - erkek arasındaki ilişkileri anlamaya dair yazımı yazmamın üzerinden yaklaşık olarak 3 sene geçti. Bu dönemde hem kendi hayatımdan, hem başkalarının hayatlarından bir çok yeni şeyi gözlemleme imkânı buldum; bunları hep kendi teorik çerçevem açısından tarttım, değerlendirdim. Üzerlerinde uzun uzun düşündüm. Son tahlilde, gördüğüm, teorimin hep doğrulandığıydı. Yani gözlemlediğim yeni gelişmelerin, benim teoride söylediklerimi pratikte hep yansıttığını gördüm. Peki, bu doğrulamaların benim teorim açısından önemi neydi? Bu doğrulamalar benim teorimi daha geçerli, daha kabul edilebilir, daha doğru mu yaptı? Yani Kuhn'un bakış açısından bakarak söyleyecek olursak, benim teorim bilimsel anlamda gelişmiş mi oldu? Ya da meseleye Popper açısından baktığımızda, en azından benim gözlemlerim çerçevesinde teorim henüz yanlışlanmadığına göre, o zaman teorimin herhangi bir bilimsel gelişmeye uğramadığını mı söylemeliyiz?

Hiç yorum yok: