7 Kasım 2009 Cumartesi

Hurşit Meriç & Thomas Doll

Bu yazıyı üç hafta önce yazmalıydım aslında. Hurşit'i ve Thomas Doll'u ilk defa o hafta, Trabzonspor karşısında izlemiştim. Gördüğüm şuydu, Hurşit gerçekten çok kaliteli bir sol kanat oyuncusuydu, Thomas Doll de gerçekten bir teknik direktördü. Peki neden böyle düşünüyorum?

Thomas Doll Trabzonspor karşısında ilk yarıya Hurşit olmadan çıktı. Trabzon'un sağbekinde o hafta Song oynuyordu, sol tarafta da Ferhat. Thomas Doll ikinci yarıya Hurşit'i sol kanada alarak başladı ve bu hareket değişimin başlangıcı oldu. Hurşit oyuna girdikten sonra yaşlı Song'u evire çevire dövmeye başladı, sağından attı, solundan geçti, alttan attı, üstten uçtu, derken Song'u tam anlamıyla aptala çevirdi. Nitekim Gençlerbirliğinin ilk golü de Hurşit'in soldan getirdiği bir top sayesinde geldi.

Bu durumu gören Broos karşı bir hamle yapmak istedi ve kendi sağ tarafını güçlendirebilmek ve Hurşit'e karşı koyabilmek için Serkan'ı oyuna aldı. Serkan'ın oyuna girmesinin ardından Trabzonspor'un sağ kanadı görece daha güçlü hale geldi. Hem Serkan, hem de Song orada olunca, Hurşit'in verimi, doğal olarak, biraz düşmeye başladı, nitekim iki kişiyle mücadele edebilmesi pek mümkün değildi.

Broos'un hamlesini ve sol tarafta gelişen durumu gören Doll oyuna hemen müdahale etti ve Hurşit'i sol taraftan, sağ tarafa aldı. Hurşit Gençlerbirliği'nin sağ tarafına, Trabzon'un sol tarafına geçince bu sefer karşısında genç, çelimsiz ve toy Ferhat'ı buldu. Trabzon'un büyük umutlarla aldığı Ferhat'ın ne kadar yetersiz olduğu da o sırada ortaya çıkmış oldu. Hurşit diğer tarafta Song'a yaptığını, hatta daha da fazlasını bu sefer Ferhat'a yapmaya başladı. Hurşit, kelimenin tam anlamıyla Ferhat'ın haşatını çıkardı. Bu süreçte Hurşit sonunda Ferhat'a bir sarı kart göstertti, ardından da bir faul yaptırdı. Kullanılan serbest vuruşu da golle sonuçlanınca Gençlerbirliği'nin ikinci golü gelmiş oldu.

Bu noktada vurgulanması gereken iki şey var: Birincisi Hurşit adlı oyuncunun kalitesi. İkincisi de Thomas Doll'un taktisyenliği.

Bence Hurşit süper bir sol kanat oyuncusu. Oyunu dikine oynayan, rakibinden korkmayan bir oyuncu. Çok kolay adam geçebilme özelliği var ve rakibinin üstüne üstüne giderek bu yeteneğini rakip takımlar için daha da ölümcül hale getiriyor. Biraz abartı gibi düşünebilirsiniz, ama bence Christiano Ronaldo gibi bir oyuncu. İlerleyen haftalarda Hurşit kendinden çok daha fazla söz ettirecek bence. Nitekim Hurşit'i Thomas Doll Fenerbahçe maçında da ilk yarıda yedek bıraktı, ardından ikinci yarıda oyuna aldı. Hurşit'i o maçta gerçekten izlemeyi çok istiyordum, çünkü Fenerbahçe'de sağ kanatta Gökhan Gönül oynuyor ve Gökhan o bölgede oynayan en iyi oyunculardan biri. Dolayısıyla Hurşit'in Gökhan'a karşı nasıl bir performans sergileyeceğini görmek istiyordum. Hurşit ikinci yarıda oyuna girdi. Gökhan belki biraz yorulmuştu, ama yine de bu durum bence Hurşit'in kalitesine gölge düşürmez. Yani bu maçta da Hurşit elinden geleni ardına koymadı, yeteneğini gösterdi ve Gökhan'ı da yerle bir etti. Tamam, bu maçta Hurşit, Trabzonspor maçındaki gibi skora doğrudan bir etki yapamadı, ama yine de oyuna girdikten sonra takıma bir dinamizm getirdi ve sol kanadı yine makina gibi kullandı. Hurşit'i son olarak Bursaspor maçında izledim. Bu sefer Doll, Hurşit'i ilk onbir'de maça çıkardı. Sonunda ilk defa onbirde oynattı ve tüm maç boyunca Hurşit'i izleme imkanı buldum. Hurşit bu maça da damgasını vurdu diyebilirim. Hem sol kanadı yerle bir etti, hem de skora birebir etkide bulundu.

İkinci olarak Thomas Doll de gerçekten kaliteli bir teknik direktör. Bence Doll, oyuna müdahale eden, oyunda taktiksel anlamda değişiklikler yapan, oyunu iyi okuyan, oyuncu değişikliklerini iyi yapan ve hamlelerini zamanında, yerinde yapan bir teknik direktör. Zico ve Rijkard gibi maçın 70. dakikası geldikten sonra belli adamları çıkartıp, yerlerine belli adamları alarak oyuncu değişikliği yaptığını düşünen bir teknik direktör değil Doll. Oyun içinde taktiksel değişiklik, diziliş değişikliği, oyuncu yeri değişikliği gibi her türlü taktiksel hamleyi kaliteli bir şekilde yapabilen bir teknik direktör Thomas Doll. Ve bence yavaş yavaş kendi kalitesini de göstermeye ve kalitesinin karşılığını da almaya başladı.

Bence bundan sonra hem Hurşit'in adını daha sık duyacağız, hem de Thomas Doll ile Gençlerbirliği'nin.

Farklı Futbol

Bu sene eve Lig TV aldık. Ben çok önceden futbolu çok severdim; hem oynamayı, hem de izlemeyi. Ama daha sonra biraz entel-dantel olmaya başlayınca, futboldan soğumaya başladım. Futboldan soğuma nedenlerim, bizim taraftarlarımızın, futbol izleme kültürümüzün, futbol hakkında konuşma, yorum yapma kültürümüzün çok seviyesiz olmasından kaynaklanıyordu. Avrupa'da, mesela İngiltere'de, futbol hakkında yorum yapanların futbolun teorisinden bahsettiklerini, çağdaş futbol anlayışı diye birşeyden bahsettiklerini ve yorumlarını da iç tutarlılığı olan bazı kavramsal bütünler çerçevesinde yaptıklarını gördüğümde "vay be" demiştim.

Bizde bir tarafta Erman Toroğlu, ağzına geleni söyleyen, geyik yapan, geyik yaptıkça reyting toplayan biri var; diğer tarafta Ahmet Çakar ve diğerleri var. Bunlar hem futboldan teorik olarak anlamayanlar, hem de muhabbetlerinin seviyesizliği itibariyle dibe vurmuş yorumcular. Fakat bizde bir de bu kategoriye girmeyen yorumcular da var. Örneğin Rıdvan. Ben Rıdvan'ın da futbol teorisinden pek fazla anladığını zannetmiyorum, ama Rıdvan'ın en azından bir tutarlılığı, bir efendiliği, bir düzgün konuşurluğu var. Rıdvan'ın dışında ben Stadyum'un yorumcularını da beğeniyorum diyebilirim. Yani Ömer Üründül ve Mehmet Demirkol. Her ne kadar Ömer Üründül'ün, bence, teorik bilgisi biraz daha fazla gibi görünse de, sonuçta ikisinin de futbol teorisi bilgisi, işi biraz bilen birisi için pek ilgi çekici düzeyde değil. Bu arada, futbol teorisinden anlamamakla da şunu kastediyorum: evet, bir maç hakkında kaliteli değerlendirmeler yapabilirsiniz, bir maçı futbolun içindeki bazı teknik kavramları (3-5-2, orta saha, defans, falan filan) kullanarak analiz edebilirsiniz, vs. ama bunlar önemli değildir. Önemli olan futbolun nasıl oynanması gerektiğine yönelik bir teorik anlayışınızın olması ve sizin de mevcut oynanan futbolu o bakış açısına göre yorumlamanızdır. Bu konuda üniversitelerde dersler veriliyor, bu konuda yazılmış bir sürü, tabii ki yabancı dilde, kitaplar var. Bunları biraz okumak, araştırmak lazım. Sonra da yorum yaparken daha kaliteli, daha bilgili, daha edepli, daha akademik bir şekilde yorumlar yapabilmemiz lazım.

Kısaca, benim futboldan soğumama neden olan yorumcuların seviyesizliği, taraftarın seviyesizliği, kültürsüzlüğü ve tabii ki futbolcuların kendilerinin seviyesizliği gibi faktörlerdi. Önce Ömer Üründül ve onun bazı kavramları sayesinde (çağdaş futbol anlayışı, bloklar arası bağlantı, vs.) futbola yeniden ilgi duymaya başladım. Daha sonra da Avrupa'da futbol yorumu, değerlendirmesi dinlemeye başladıktan sonra ve bir de futbolun teorisi diye birşeyin varlığından haberdar olduktan sonra ilgim tekrar yükseldi. Fakat ben demiyorum ki, benim futbolun teorisi hakkındaki bilgim iyidir vs. Hayır. Ama atıp tutmadan, seviyeyi düşürmeden de futbol izleyebileceğimi, futbol yorumlayabileceğimi, maç analizi yapabileceğimi ve oynayan takımlardan çok futbolun kendisine değer verebileceğimi biliyorum.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Farklı Nezâket

Türkiye'de bazı insanlara nâzik davrandığınızda, onlara nezâket gösterdiğinizde bu kişiler sizin saf olduğunuza kanaat getiriyorlar. İnsanlara karşı nâzik davranmakla saflık arasında nasıl bir bağlantı, ilişki olduğunu açıklayabilecek olan var mı? Şimdiden teşekkür ederim.

29 Nisan 2009 Çarşamba

Üç Direktörler: Ertuğrul Sağlam, Ersun Yanal ve Bülent Korkmaz

Sonunda Ersun Yanal istifa etti. Şu ligde istifa etmesini istediğim ya da istifa edince üzülmeyeceğimi bildiğim iki teknik direktör vardı. Bunlardan birincisi Ertuğrul Sağlam, ikincisi ise Ersun Yanal'dı.

Ertuğrul Sağlam'ın istifa etmesini birkaç nedenden ötürü istiyordum. Birincisi, Ertuğrul Sağlam daha hiç tecrübe kazanmadan, iki üç maç kazandı diye, üstüne Kayserispor'u da yarı yolda bırakarak ve hemen basamakları atlamak, hızlı yükselmek hevesiyle, edasıyla Beşiktaş'a atladı. Bu büyük hataydı; nitekim sonunda istifa etmek zorunda kaldı. Bu noktada Ertuğrul'un örnek alması gereken birkaç isim var. Bunların başında Sivasspor'un başında yıllardır mücadelesini sürdüren ve her sene kendisini daha da geliştiren Bülent Uygun geliyor. İkinci kişi Ankaraspor'un başındaki Aykut Kocaman; üçüncüsü Kayserispor'un başındaki Tolunay Kafkas ve dördüncüsü de İstanbulspor'un başındaki Abdullah Avcı. Bunların dışında da bu tür isimler olabilir, ama şu an aklıma gelmiyor. Ertuğrul Sağlam'ın örnek almaması gereken isimlerin başında ise kendisi gibi olan Bülent Korkmaz geliyor. İki maç kazandı diye hemen cumburlop Galatasaray'ın başına atlama heveslisi Bülent'in ipini sene sonu çekecekleri malum, ama bu da onu durdurmaya yetmiyor. Ertuğrul'un istifa etmesini istememin ikinci nedeni, Ertuğrul'un ağlak teknik direktörlüğüydü. Ağlaklıkla kastettiğim şey şudur: Ben Ertuğrul'un kaybettiği hiçbir maç sonrasında çıkıp da sorumluluğu üzerine aldığını, suçu, hatayı kendisinde aradığını hatırlamıyorum. Muhakkak hakem kötüdür, hakem Beşiktaş'ın yenilmesine uğraşmıştır, birileri Beşiktaş'ın aleyhine oyunlar oynuyordur, falan filan. Ya da bazen saha kötüdür de diyebilir, rakibin de aynı sahada oynadığını aklının ucuna dahi getirmeyerek.

Ersun Yanal da sonunda gitti. Ersun Yanal için, Ertuğrul için kafamda beliren sorunlar gibi net sorunlar yok. Ama Ersun Yanal'ın da artık elindeki çok önemli bir kozu kullanamadığı açık. Bundan önce hep küçük takımları çalıştırdığı için başarısız olduğu fikrinin arkasına saklanabiliyordu Yanal, ama artık büyük takımı çalıştırdığı durumu da gördük. Sonuç yine hüsran, yine başarısızlık.

Bülent Korkmaz'ın da sonu aynı olacak. Ama bu durum Bülent gibi, Ertuğrul gibi teknik direktörlerin sonunu getirmeyecek. Bakın Ertuğrul 3 sene içerisinde şampiyonluğa oynayacak bir takım oluşturacağını söyledi Bursa'da. Çok merak ediyorum, Ertuğrul gerçekten Bursaspor'da 3 sene duracak mı? Ya da büyük takımlardan bir teklif alıp, hemen orayı da satıp başka bir kulübe gidecek mi?