30 Temmuz 2008 Çarşamba

İnsan önce İnsan olmalı!

Her zaman söylerim, bir insanın sahip olması gereken en öncelikli özellik insan olmaktır. Yani bir insan önce insan olmalı. Eğer bir insan insansa, o zaman ondan bir insandan beklenebilecek davranışları bekleyebilirsiniz. Eğer bir insan insan değilse, ondan ancak o zaman bir insandan beklenebilecek davranışları beklemeyebilirsiniz. Fakat, bu mesele o kadar kolay değildir. Etrafta bir de insana benzeyen, ama nedense insan gibi davranışlarda bulunmayanlar vardır. İşte mesele, bu kişilerin gerçekte ne oldukları meselesidir. Ben onların ne olduklarını bilemem tabii ki, ama sanırım ne olmadıklarını bilebilirim. Bunlar, ne yazık ki henüz insan olamamış, insanlıktan nasibini alamamış şeylerdir. Bir gün umulur ki, insan olurlar, onlar da bizim aramıza katılırlar. Allah'tan ümit kesilmez. Ne yazık ki aşağıdaki görüntülerin müsebbibi ya da müsebbibleri insan değiller, insan olamazlar.








8 Temmuz 2008 Salı

Chris de Burgh Istanbul Konseri

Geçtiğimiz Pazar günü Wimbledon final maçının uzamasından dolayı yayınlanamayan Chris de Burgh İstanbul konseri, eğer yine bir aksilik olmazsa, bu hafta Pazar günü (20 Temmuz 2008) saat 21:00'da yayınlanacakmış.

Televizyon'dan izleme imkânı olmayanlar, CNNTurk'un websitesinden, Canlı Yayın'ı, tıklayarak da izleyebilirler.

Kaçırmamanızı tavsiye ederim. :)

P.S: Konser sırasında kendimi de görebileceğimi umuyorum, çünkü bir kere bir şarkı sırasında kalkıp arkadaşla dans ettik, o sırada kameralar bizi çekiyordu. Onun dışında, konserin son 40 dakikasını da sahnenin hemen önünde geçirdim. :) Üzerimde siyah bir Chris de Burgh t-shirt'ü vardı. :)

M. Mehdi Karimi

Bugün yeni bir müzisyeni dinleme imkânım oldu: M. Mehdi Karimi. Kendisi İran'lı ve asıl işi denizcilik. Bununla birlikte olabildiğince profesyonel olarak müzikle de ilgilenmiş ve ilgilenmeye de devam ediyormuş. 2008 Mayıs'ında çıkan albümünü internetten de dinleyebiliyorsunuz. Bugün sitesine girdim ve şarkılarını dinlemeye başladım. Şunu söylemeliyim ki, ilk şarkıyı dinlediğimde gerçekten çok şaşırdım, çünkü bu kadar güzel bir şarkı, melodi ve ses beklemiyordum. Sesi öyle ki, insanı sanki trans haline sokuyor, insana bir rahatlama hissi veriyor. İngilizce tabiriyle gayet soft, Türkçe tabiriyle de herhalde kadife sesli mi denir, bilemiyorum artık, :) ama her ne denirse densin, bence oldukça güzel ve etkileyici bir sesi var.

Ben şu ana kadar üç şarkısını dinledim ve hepsini de beğendim, fakat ilk şarkıyı sanırım diğerlerinden daha fazla beğendim. :) Eğer siz de kendisini dinlemek isterseniz, sitesini açın, site yüklendikten sonra, sağ tarafta müzik aleti gibi duran şekilden PLAY tuşuna basın ve şarkılar sırayla çalmaya başlayacaktır. İlk şarkı "Once n Forever"'a özel olarak dikkat etmenizi rica ediyorum. :)

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Bir Kütüphane Macerası...

Geçen gün bir arkadaşla İstanbul Üniversitesi kütüphanesinin özel bir bölümüne gittik. Genel Koleksiyonun olduğu binaya değil, ona beş dakika mesafede, İbn'ül Emin koleksiyonunun bulunduğu başka bir binaya gittik. Bina tabii tarihi bir bina, kocaman bir giriş kapısı vardı. Kapıdan girer girmez, sol ve sağ taraflarda antika türünden basım makinaları vardı.






Kapıdan girince sizi hemen sağ tarafta bir güvenlik görevlisi bekliyor. İçeride sıcaktan mayışmış bir şekilde sandalyesinde oturmuş, muhtemelen kırk yılda bir gelen okuyucular veya araştırmacılar nedeniyle keyfi birazcık bozulan bir zat-ı muhterem. İlk önce ona, oraya neden geldiğimize, ne aradığımıza dair ayrıntılı bir şekilde hesap verdikten sonra, üst kata yönlendiriliyoruz. Üst kata çıkarken, sağda solda güzel ahşap kitaplıklar görüyorsunuz. Hemen onların da resimlerini çektim tabii.



Merdivenleri çıktıkça ve böyle güzel ahşap kitaplıkları gördükçe, galiba güzel ve tarihi bir yere geldik diye düşünmeye başladım. Kafamın bir köşesinde de bir zamanlar internette tesadüfen rastladığım dünyanın en güzel kütüphanelerinin resimleri vardı. Amerika'dan ve dünyadan çeşit çeşit kütüphaneler, hem görüntüleriyle, mimarileriyle, konforlarıyla, işlevsellikleriyle ve belki de modernlikleriyle o kadar güzeldilerki. O internet sitesinde, hatırladığım kadarıyla, Türkiye'den bir tane bile üniversite yoktu, ki zaten ben de şu ana kadar Türkiye'de öyle güzel bir kütüphane gördüğümü hatırlamıyorum. Gerçi Türkiye'deki bütün kütüphaneleri gezmedim, yine de dediğimde doğruluk payı büyüktür bence.



Neyse, sonra üst katta bir odaya girdik ve orada da bir tane bilgisayar başında oturan bir görevli gördük. Sanırım o da öyle boş boş oturuyordu. Neyse, biz gelince bizimle ilgilenmeye başladı, arkadaşın istediği bir kaynağı bulmaya çalıştı.



Kitabın künyesini alıp çıktı ve başka bir odaya geçti. Ben tam böyle, "aa ne güzel, bak ne güzel yardımcı olmaya çalışıyor" diye içimden geçirmeye başlarken, birkaç dakika sonra geri geldi ve güzide bir Türk memurundan beklendiği şekliyle mesai saatinin ne yazık ki bittiğini ve bu saatten sonra bize kitap veremeyeceğini söyledi. Bugün gidin, yarına gelin dedi. Ne diyelim, pek şaşırmadık. O gün gittik, yarın geldik.