5 Şubat 2010 Cuma

Farklı Bir Film: Avatar

Sürü sürü aptal Türk yapımı film izledikten sonra - ki bu epey uzunca bir süreyi ifade ediyor - sonunda verdiğim paraya değen bir film izleyebildim. Evet, dün Avatar'ı izledim. Aradığım ,çok fazla birşey değil aslında... Aradığım izleyicisine, kendisine, yaptığı işe, aldığı paraya, övgüye, aldığı karşılığa saygı duyan bir yönetmen, bir senarist, bir oyuncu, vs. Aradığım, yaptığı işi köşeyi dönmek için yapmaya çalışan biri değil - Bkz: Şahan Gökbakar ve Recep İvedik tiplemesi. Evet Şahan Gökbakar, Recep İvedik sayesinde çok para kazandı; o paralarla çok güzel ve rahat bir hayat da geçiriyordur. Peki ya sonra? İngilizce'de çok güzel bir tabir var ya, işte Şahan'a sorulması gereken soru bence bu: so what? Ya da belki de bu soruyu Şahan'ın kendisine sorması gerek, ama neyse bizim konumuz ne Şahan ne de Recep İvedik.

Evet, sonunda bana saygı duyduğunu gördüğüm, hissettiğim, düşündüğüm bir yönetmen, bir oyuncu kadrosu, bir senarist, bir film izledim. Kendime saygı duyulduğunu, benim önüme koyulan ürüne verilmiş emekten anlayabiliyorum. O ürün için harcanmış vakti, sarfedilmiş enerjiyi, o film için yorulmuş zihinleri, o film için fikir üretmiş beyinleri, o film için insan ömründen tüketilmiş her saniyeyi düşünüyorum ve o her saniye için bana ve o saniyeleri tüketenlerin kendilerine karşı duydukları saygıyı görüyorum; hissediyorum. İnsanın ömrü sınırlı ve bu ömre neler sığdırabilirseniz, siz o oluyorsunuz. İnsan, kendi yapıp ettikleriyle kendisini ortaya çıkarıyor; insan haline geliyor. Evet, insan, aslında bu şekilde insan oluyor.

Bir felsefe hocam vakti zamanında dünyadaki her canlının (bitki, hayvan, insan, vs.) bir yaşamı olduğunu, fakat bunlar içerisinde yalnızca insanın bir hayatı olduğunu söylemişti. Güzel söylemiş; ama bence eksik söylemiş. Çünkü bütün insanların, yani bir hayatı olan insanların hepsinin, doğal olarak da bir hayatları yok. Yani, bir insanın yaşıyor olması, canlı olması, otomatik olarak onun bir hayatının da olduğu anlamına gelmiyor. Yaşamak farklı birşey, hayata sahip olmak başka birşey, çünkü ikincisi aktif olarak yapılan birşey. Bir hayatının olabilmesi için, kişinin insiyatifi ele alması gerekiyor; pozitif birşeyler yapması, harekete geçmesi, yürümesi, koşması, düşünmesi, yorulması, üzülmesi gerekiyor. Yaşamak daha ziyade içgüdüsel olarak yapılan birşey; ama bir hayata sahip olmak içgüdüsel gibi görünen şeyleri dahi - mesela nefes almayı, nefes vermeyi - hissetmeyi, bilmeyi, anlamayı, yaşamayı gerektiriyor. Yaşamak için sadece bu kadarı - yani nefes alıp vermesi, beslenmesi, vs. yetebilirken - bir hayata sahip olabilmek için kendine saygı duymak gerekiyor; ama sadece bu da yetmiyor. Bir hayata sahip olabilmek için yaşayan diğer herşeye, bitkiye, hayvana ve insana da, saygı duymak gerekiyor.

Ama herkes bu yolu seçmek zorunda değil tabii ki; kaldı ki herkes seçmiyor da zaten... İşte o yüzden bazıları Recep İvedik'i ortaya çıkarırken, bazıları da Avatar'ı yapıyor.

Fark bence burada.

Hiç yorum yok: