30 Eylül 2010 Perşembe

Maç Spikerleri Tarafsız Olmalı

Ali Eyüboğlu'nun Mayıs ayında yazmış olduğu bir yazı vardı. Yazıyı ilk okuduğumda beğenmiştim. Aradan geçen zamanın ardından yazı geçen gün bir kez daha karşıma çıktı. Bu sefer bu yazıyı buradan da paylaşmak istedim. Yazı, benim de rahatsızlık duyduğum konulardan birinden bahsediyor.

Maç Spikerleri Tarafsız Olmalı

Fenerbahçe ile Trabzonspor arasındaki son lig maçının son dakikaları ve sonrasında birçok bomba olay olunca, iş kaynayıp gitti. Ancak bir Trabzonspor taraftarı olarak Lig TV’den maçı anlatan spikerlerden birinin canlı yayında sarf ettiği bir söz kanıma dokunduğu için bu konuya dikkat çekmek istedim. Gerçi Lig TV’de maç anlatanlar sadece Trabzonspor’a karşı yapmıyorlar bunu... Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’la Anadolu kulüplerinin maçı olduğu zaman bunu anlatırken pozitif ayrımcılık yapıyorlar.

Varsayalım Fenerbahçe, Trabzonspor ya da Antalya ile oynuyor. Fenerbahçe gol attığı zaman, “Goooolll... Alex attı... Alex attı” diye bas bas bağırıyorlar. Fenerbahçe gol yediği zaman sadece “Gol oldu” demekle yetiniyorlar. Sanırsınız Fenerbahçe, yabancı bir takımla oynuyor... Bu konuyu açmamın sebebine gelince: Fenerbahçe Trabzonspor karşılaşmasının son dakikaları... FB yüklendikçe yükleniyor, ama bir türlü galibiyeti, hatta şampiyonluğu getirecek golü bulamıyor. Fenerbahçeli futbolculardan biri Trabzonspor’un ceza sahasına bir orta yapıyor, ama orada hiçbir Fenerli yok... Spiker bağırıyor, “Yok mu o topa vuracak biri?”

Sana ne? Fenerbahçe Trabzonspor maçı 1-1 değil de, 2 -1 bitse ve Bursaspor değil de Fenerbahçe şampiyon olsa spor spikeri olarak ne geçecek eline? Maç anlatanlar takım tutamaz mı? Tabii ki tutar, ama bu taraftarlığını anlattıkları maça yansıtmaya hakları yok. Anlattığın maçın takımlarından biri Türk, öteki “gavur takımı” değil ki! O takımda ter dökenler de bu ülkenin çocukları... Hatırlarsanız Türkiye bir dönem, amigo gibi maç anlatan spikerleri de gördü. O zamanki yayıncı kuruluş, baktı ki spikerler amigoları da geçti, bu uygulamaya son verdi. “Gizli fanatiklik” yapacağına, ekrandan sözlü ve yazılı olarak maçını anlattığın takımlardan hangisini tuttuğunu açıkla, biz de bilelim ve ona göre izleyelim.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Trabzonspor Analizi 3 - Oyun Stili Meselesi

Trabzonspor'un genel sorunlarından birisi de sezon başında daha yoğun ve ciddi olarak oynadığı paslaşmalı, kısa paslı oyun anlayışını geride bıraktığımız haftalarda pek oynamaması ya da oynayamaması.

Gerideki bir-iki haftaya baktığımız zaman Trabzonspor'un aceleci bir oyun anlayışı içerisinde olduğunu görüyoruz. Sezon başındaki o ayağa top yapan, sakin, sürekli top çeviren, kısa paslarla rakibi geçmeye çalışan ve karşı kaleye yavaş ama emin adımlarla giden Trabzonspor gitti ve yerini karşı kaleye gitmek için bir an önce birşeyler yapmaya çalışan aceleci ve sabırsız bir takım aldı.

Kısa paslı oyun anlayışının başarılı olabilmesi birçok faktöre bağlı olabilir, ama bence en önemli faktörlerden birisi, bu oyunun sabırlı bir şekilde ve bir devamlılık içerisinde oynanmasıdır. Bu oyunun meyvesi, bence, ancak uzun vadeli, sabırlı ve devamlı bir şekilde oynandığı zaman alınabilir. Bu oyun tarzını dünyada en iyi oynayan İspanya milli takımına baktığımız zaman bu durumu görebiliyoruz. Dünya kupasında İspanya gollerinin çoğunu maçların 70. dakikasından sonra buldu. Bu şunu gösteriyor: Bu oyun tarzıyla oynadığınız takdirde acele etmeyeceksiniz, topu dolaştırmaya, kısa paslarla pozisyonları geliştirmeye çalışacaksınız. Topu dolaştırmakla kastettiğim tabii ki topu sürekli kendi yarı alanında dolaştırmak değil, topu rakip kaleye doğru dolaştırmak. Burada rakip kaleye sürekli hücum etmek anlayışıyla da dolaştırılmayabilir top, ama bu top dolaştırmanın en önemli sonucu şu oluyor: Rakip takım sürekli tehditkar bir oyunun altında ezilmeye başlıyor, topu kontrolüne alamıyor, siz istediğiniz zaman kendi yarı alanınızda, istediğiniz zaman da rakip kaleye doğru topu dolaştırıyorsunuz. Rakip, sürekli bir tedirginlik ve dikkat halinde oynadığı ve sürekli topu takip etmeye çalışıp, topun peşinden koştuğu için maçın ilerleyen vakitlerinde artık giderek oyundan düşmeye başlıyor.

Bizim Dünya Kupası elemelerinde İspanya ile oynadığımız maçları hatırlayın. Bizi topun peşinden nasıl da koşturup, maçı 1-0 kazanmışlardı. Aslında o maçta İspanya 1-0'dan sonra bize gol atmayı pek düşünmüyordu. Ama ne yaptılar? Topu sürekli kendi ayaklarında tuttular, topu çevirdiler; ama sürekli gereksiz yere çevirmediler. Bazen kalemize doğru da yönelerek bizi tedirgin etmeye devam ettiler. Takımımız da bu hal içerisinde kendi yarı alanından çıkamadı ve orada mücadele etmeye ve topun peşinden koşmaya devam etti. Bunun neticesi olarak da maçın 70. dakikasından itibaren oyundan düşmeye başladı. Aynı durum Dünya Kupasında İspanya'nın rakipleri olan takımların başına da geldi. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, İspanya kupadaki gollerinin çoğunu rakibini yorduktan sonra, yani 70. dakikadan sonra attı. Burada rakip sadece fiziksel olarak da yorulmuyor. Rakip konsantrasyon açısından da yoruluyor ve oyundan düşmeye başlıyor. Bunu takiben de artık savunmada hatalar yapılmaya başlanıyor. Diğer taraftan pas yapan takım ise fiziksel olarak aslında o kadar yorulmuyor ve konsantrasyonunu üst düzeyde tutuyor. Rakip hata yapmaya başlayınca da bunu affetmiyor.

Peki, Trabzonspor bu oyunu sezon başında oynayabiliyorken, şimdi ne oldu da oynayamıyor? Bunun çeşitli nedenleri olabilir:

1) Alınan kötü sonuçlar takımda stres oluşturmuş olabilir ve buna bağlı olarak takım bir an önce skor avantajını yakalayabilmek için aceleci oynamaya başlamış olabilir.

2) Kadro kurgusunun değişmesinin de bunda bir etkisi var bence. Şöyle ki, Trabzonspor sezona başladığı zaman üçlü bir orta saha anlayışı ile oynuyordu. Yani ortada Selçuk, Colman ve Ceyhun oynuyordu. Bu üçlü oynadığı zaman orta saha kontrolü daha çok Trabzonspor'un elinde olabiliyordu ve ayrıca takımın paslı oynayabilme kapasitesi de artıyordu. Bence Trabzonspor'un Beşiktaş maçıyla birlikte bu üçlü orta saha anlayışına geri dönmesi gerekiyor. Buna ilâveten iki kanat oyuncusunu da oynatması gerekiyor. Yani bu şekilde takım sahaya 4-5-1 formatında çıkıyormuş gibi oluyor. Ben olsam kadroyu şöyle kurardım.

Onur

Serkan - Glowacki - Egemen - Cale

Yattara - Selçuk - Colman - Ceyhun - Engin

Teofilo

Oyunun gidişatına göre oyuna Alanzinho, Jaja veya Umut alınabilir. Gerekirse 4-4-2'ye dönülebilir. Orta sahada Selçuk, Ceyhun ve Colman üçlüsü de oyunun durumuna göre değiştirilebilir ve yerlerine Barış Ataş veya Sezer Badur alınabilir.

28 Eylül 2010 Salı

Trabzonspor Analizi 2 - Kanatları Kullanmamak Meselesi

Geçtiğimiz yazıda, Trabzonspor'un mevcut oyun anlayışında kanatların pek sağlıklı bir şekilde kullanılmadığını ifade ettik ve kanatların ne tür taktiklerle daha aktif ve verimli hale getirilebileceğinden bahsettik. Şimdi bu yazıda, kanatları aktif ve verimli bir şekilde kullanamamanın Trabzonspor'un oyununu genel olarak nasıl olumsuz etkilediği konusundaki düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım.

1) Top kanatlara açılmayınca, oyun sahanın ortasına sıkışmaya başlıyor. Özellikle kapalı oynayan ve defans yapan rakiplerle oynandığı zaman bu sorun daha ciddi bir hal alıyor. Trabzonspor'un oyunu kanatlara açmayan taktik anlayışı kapalı oynayan rakiplerin bir nevi ekmeğine yağ sürüyor. Bu nasıl oluyor?

a) Top kanatlara açılmadığı için, oyunun oynandığı alan da genişlemiyor ve böylece rakip takım daha dar bir alanda savunma yapabilir hale geliyor.

b) Yine top kanatlara açılmadığı için, rakip savunma oyuncuları kenarlara gitmek zorunda kalmıyorlar ve bu da rakip açısından, savunmanın düzeninin sağlam bir şekilde devam ettirilebilmesini sağlıyor.

2) Bu anlayışın Trabzonspor'un oyununa yaptığı ikinci olumsuz etki şöyle: Oyun dar bir alanda oynanınca Alanzinho gibi oyuncular oynayacak alan bulmakta zorlanmaya başlıyorlar. Her ne kadar Alanzinho'nun adam geçebilme ve çabukluk gibi özellikleri olsa da, oyun dar alanda çok sıkışmaya başlayınca ve geçilmesi gereken rakip sayısı artınca, Alanzinho'nun yetenekleri de kullanılamaz hale geliyor.

3) Bu anlayışın Trabzonspor'un oyununa yaptığı üçüncü olumsuz etki ise şöyle: Aslında kanatlardan oynamak Teofilo'ya da yardımcı olabilir, zira Teofilo hava hakimiyeti olan ve kafayla da gol atabilen bir oyuncu. Şu andaki oyunuyla Trabzon'da Teofilo'nun pek kenar ortası aldığını söyleyemeyiz. Kenarlardan oynandığı taktirde, cezasahasına daha fazla orta gelecektir ve Teofilo'nun da bunları gole çevirebilme ihtimali artacaktır.

Trabzonspor Analizi 1 - Kanatları Kullanmamak Meselesi

Trabzonspor'un son haftalardaki oyununda çeşitli sorunlar var. Bu hafta yazacağım birkaç yazıda, görebildiğim kadarıyla, bu sorunlardan bahsedeceğim. Bu yazım çerçevesinde ise özel olarak Kayserispor maçına ve Trabzonspor'un kanat oyunu sorununa yoğunlaşacağım.

1) Trabzonspor'un sorunlarından bir tanesi kanat organizasyonlarının çok zayıf olması olarak ifade edilebilir. Peki, bu ne demek? Bunun ne demek olduğunu anlayabilmek için Trabzonspor'un mevcut oyun sisteminde kanatların nasıl işlediğine bir bakmamız gerek.

a) Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, sezon başından bu yana Trabzonspor'da genel olarak kanatlar, özelde de sol kanat pek işlemiyordu. Sol kanadın neden işlemediğine dair ayrıntılı bir analizi geçtiğimiz haftalarda yapmıştık. Kısaca tekrarlamak gerekirse şunları söyleyebiliriz. Birincisi sol bek Cale ileriye çok az çıkıyor. İkincisi ise sezon başından bu yana bazı maçlarda sol kanatta oynayan Colman bir kanat oyuncusu değil. Daha ayrıntılı bir analiz için önceki yazımıza bakabilirsiniz. (Bkz.: Trabzonspor - Fenerbahçe Maçı analizi, 7. madde)

b) Kayserispor maçında ise sol kanata Engin geldi, ama o da bu maçın sadece başında kısa bir süre bu bölgede görev yaptı. Daha sonra taktik icabı olsa gerek, Şenol Güneş Engin'i orta alana çekti.

c) Peki, sağ kanatta durum nasıl işliyor? Sağ kanatta Burak oynadığı zaman, Colman'ın sol kanatta oynadığı zaman görülen sorunlu duruma benzer bir durum ortaya çıkıyor. Burak sürekli içeriye giriyor; bir kanat oyuncusu gibi, yani taç çizgisine yakın oynamıyor ve daha da önemlisi çizgiye inip orta yapmayı pek düşünmüyor. Ama yine de Colman'la karşılaştırıldığında, Burak'ın görev bölgesine daha sadık bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz.

d) Sağ kanatta Yattara oynadığı zaman ise oyun şöyle gelişiyor: Orta alanda bir oyuncu sağ kanattaki Yattara'ya topu aktarıyor. Bundan sonra bütün takım, adeta tribündeki seyirciler gibi Yattara'yı izlemeye başlıyor. Beklenen şu ki, Yattara kanatta topu alacak, rakiplerini tek tek geçecek (ki genelde karşısında rakip takımdan iki oyuncu bulunuyor) ve daha sonra sağdan çizgiye inip orta yapacak. Böyle bir kanat oyunu anlayışı olamaz tabii ki ve sonuçta da denendiği zaman pek verim vermediğini şu ana kadar oynanan maçlarda gördük.

2) Peki, kanat organizasyonlarında neler yapılabilir?

a) Bunun için tabii ki öncelikle takıma antrenmanlarda kanat organizasyonları çalışmaları yaptırılmalı. Peki, neler yapılabilir? İlk olarak, kanatlarda üçgenler oluşturularak organizasyonlar yapılabilir. Küçük ve büyük üçgenler oluşturularak kanatta topu alan oyuncunun rakibin arkasına sarkabilmesine, adam geçebilmesine ve kanatta açık alan bulup, çizgiye inebilmesine imkân sağlanabilir. Bu hafta Kasımpaşa - Fenerbahçe maçında Kasımpaşa'nın kanatları üçgenler oluşturarak nasıl etkili ve verimli bir şekilde kullandığını maçı izleyenler görmüşlerdir.

b) Orta alanda kanat bölgesine pas yaparken, defansın arkasına uzun, aşırtma pas atılabilir ve arkaya kanat oyuncusunun kaçması sağlanabilir.

c) Beklerin bindirmeleriyle birlikte pozisyon bulmaya çalışılabilir. Bu noktada Serkan bazen etkili olsa da, bence yeterli değil. Cale ise neredeyse hiç çıkmıyor. Beklerin çıkması rakip sahada sayıca üstünlüğü elinize geçirmenize yardımcı olabildiği gibi, kanatlarda değişik taktiksel oyunlar yapabilmenize de yardımcı oluyor. Bu konuda Türkiye Liginden Gökhan Gönül örneğini herkes biliyordur sanırım.

d) Bunların dışında da kanattan atak yapabilmenin değişik teknikleri aranabilir; ama bunları akımın teknik direktörü olarak Şenol Güneş'in bilmesi, bulması gerekir. Eğer bilmiyorsa, bunları araştırıp, inceleyip, öğrenmesi gerekir.

Daha önceden yazmıştım, ama son olarak bunu tekrar ifade etmeden edemeyeceğim. Kaliteli bir kanat oyuncusu olarak Gabriç'in bu sene kiralanması bence büyük bir hataydı. Gabriç gerek sol kanatta, gerekse sağ kanatta oynadığı maçlarda gayet başarılı bir performans gösteriyordu. Özellikle sol kanatta Cale ile birlikte daha iyi anlaşabildiğini düşünüyordum ben. Golcülük özelliği, uzaktan şut atabilme yetenekleri de olan böyle bir kanat oyuncusunu kiralık verdiği için Trabzonspor'un bu sene çok pişman olacağını düşünüyorum. Ben olsam, eğer imkân varsa tabii, devre arasında Gabriç'i geri alırdım.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Kazanan Takımı Bozmamak Meselesi

Kazanan takımı bozmamak, ya da ideal kadro meselesiyle ilgili olarak daha önceden bir yazı yazmıştım. O yazı da Trabzonspor hakkındaydı ve bu ideal kadro meselesini eleştirmiştim. O yazıda öne sürdüğüm eleştirileri ve fikirleri burada şimdi tekrarlamayacağım. Sadece şunu söyleyeceğim ki, sonunda Şenol Güneş de yaptığı hatanın farkına vardı.

Fanatik'te yayınlanan habere göre Şenol Güneş Manisaspor karşılaşmasında alınan 3-1'lik yenilgilden sonra şunları söylemiş: "Demek ki kazanan takımı bazen değiştirmek gerekebiliyor." "Sahada birçok hata yaptık. Kazanan takım bozulmaz mantığı ile hareket ettim. Ama 5-6 oyuncu değişseydik skor böyle olmayabilirdi."

Evet, sayın Güneş, hatalardan ders çıkarmak önemlidir. Hatanın neresinden dönülürse kârdır. Takım kurmak işi çok değişkenli bir denklem gibidir. Bir hafta sonrasının takımını kurarken, sadece geçen hafta kazanmış olmasına bakılamaz. Konuyla ilgili olarak daha detaylı analizi isteyenler daha önce yazdığım yazıda bulabilirler.

Yazı için buraya tıklayınız.

14 Eylül 2010 Salı

Gaziantepspor Neden Yenildi?

Çok iyi oynadığı maçta Gaziantepspor, Galatasaray'a neden yenildi? Anormal olan budur... Normal olan Galatasaray'ın kazanması değildi çünkü... O zaman biraz daha yakından bakalım ve sesli olarak düşünelim... Gaziantep neden yenildi.

1) Gaziantep takım oyununu iyi oynadı, ayağa paslarla iyi organize oldu, iyi mücadele etti, ama hücum organizasyonlarında ve özellikle son vuruşlarda başarılı olamadı. Bu durumda sorun iki yerde aranabilir.

a) Hücum oyuncularının son vuruş eksikliğinde. Bu maçta hücum oyuncusu olarak Beto görev aldı. Beto aslında gayet kaliteli bir oyuncudur; ama nedense bu maçta yakaladığı bir-iki pozisyonda başarısız vuruşlar yaptı.

b) Hücum organizasyonlarının kalitesizliğinde. Tolunay Kafkas için genel olarak yapılan bir yorum var. Tolunay'ın takımları hücum olarak genelde etkisizdirler derler. Kayserispor'dayken de durum böyleydi ve şimdi sezonun ilk maçının ardından baktığımızda Gaziantepsor'da da durum böyle. Gaziantep gol atamıyor. Bu da bence hücum organizasyonlarının etkisizliğinden kaynaklanıyor. Yani takım hücuma kalktığında kafasında bir organizasyon, bir taktik yok. Tamam, oyuncular kaliteli, mücadele üst düzeyde, ama hücumda topu son noktaya getirecek ve orada son vuruş yapacak organizasyonu takım pek çalışmıyor sanırım. Tolunay'ın bu hücum meselesine daha yakından değinmesi lâzım.

2) İkinci olarak Gaziantep'te orta sahada iyi bir organizatör eksikliği hissediliyor gibi. Yani takım atağa kalkarken vereceği paslarla oyunun yönünü şekillendirecek, belirleyecek bir oyuncu yok gibi. Bu pozisyonda Julio Cesar oynuyor gibi görünüyor, ama bence Julio Cesar oyun kurucudan ziyade forvet arkası oynayabilen bir oyuncu.

Benim söyleyebileceğim nedenler bunlar. Fakat bunların dışında yeni transferlerden İsmael Sosa hakkında da bir-iki şey söylemek istiyorum. Ben Gaziantep'in bu sene bir maçını daha seyretmiştim. Özel olarak Sosa'ya dikkat ettim. Bende bazı soru işaretleri oluştu; bunları sizlerle de paylaşayım. İlk olarak Sosa topu genelde orta sahaya yakın alıyor. Bu Tolunay'ın oyun anlayışından kaynaklanıyor olabilir, o zaman ona birşey diyemem; ama eğer Sosa kendi oyun stili nedeniyle böyle davranıyorsa, o zaman Sosa'dan bu sene çok gol gelmeyebilir. Sosa topu çok gerilere gelip aldığı için, gol bölgesine pek yakın oynamıyor. İkincisi, Sosa daha ziyade yüzü kaleye dönük oynayan bir oyuncu görünümünde. Yani orta sahaya yakın bir yerde topu alıp, rakibin üzerine doğru, kaleye dikine gitmeyi seven bir oyuncu gibi. Bu açıdan iyi, ama eğer oyun stili buysa, o zaman Gaziantep Sosa'yı tek forvet olarak oynatamayabilir.

Tolunay Hoca, Gaziantep'in ligin ilerleyen haftalarında ligi forse eden bir takım haline geleceğini; bunun için ümitvar olduğunu söyledi. Gaziantep'in oynadığı oyuna baktığımızda ben de gelecek için ümitvarım. Bence Gaziantep gol sorununu çözmeye başladığı takdirde Tolunay hocanın dediği gibi bir takım haline gelebilecektir. Bu da ligimize yeni bir renk daha katılacak demektir. Ben bu Gaziantep'i sabırsızlıkla bekliyorum.